Bayan P. odasına girmiş ilk hastasını beklerken her zamankinden daha endişeliydi. Seçimlerini kendi yapamadığı bir hayatın içinde sıkışıp kalma hissi onu boğuyordu, pencereleri açtı. 2. kattaki muayenehanesinden bahçedeki köpekleri izledi, yıllardır her sabah beslediği hayvancıkları bu sabah beslemeyi atlamıştı. Hemen çantasından arabanın anahtarını aldı, ceketini askıdan alıp aşağı inecekti ki sekreteri Bayan P. ilk randevunuz geldi diye seslendi. Soluğunu bırakıp, ceketini yerine astı. Kapı tıklandı, girin buyrun dedi.

-Evet, Bay T. bugün nasılsınız?
-Her zamanki gibi doktor, ilaçlarım olmadan asla yapamazmış gibi hissedip onları alıyorum, ama yine de bir işe yaramıyorlar.
-Endişenizi anlıyorum, ancak ilaçlarınızı kullanmaya devam edip sizinle daha önce yaptığımız egzersizleri yapmaya devam etmelisiniz, onları uyguluyorsunuz değil mi?
-Pek sayılmaz, endişe duyduğum her şeyi kağıda yazmaya çalıştım. Ama onlara bir isim verip kağıda döktüğümde sanki daha da güçlendiler, onlara sadece korku ve endişe dediğim zaman her şey daha kolaydı.
- Demek istediğinizi anlıyorum, ancak onları tanımlamazsanız, nasıl çözüm bulabiliriz. Bakın onlara isim vermek zorunda değilsiniz, sadece numara verin ve her seferinde o hisse kapıldığınızda o numarayı kullanın. Sonra gelin o hafta hangi numara daha ağır basmış konuşalım. Ne dersiniz?
-Güzel, belki numara verirsek kendilerine bir kimlik değil sadece bir sıra vermiş olurum, aynı bankalarda ve hastahanelerdeki gibi.
-Peki anlaştık öyleyse, bu haftalık bunu tamamlayalım gelecek sefer daha hazırlıklı olursanız beraber ilerleyebiliriz.
Bay T. ayağa kalkıp, kapının boyası çıkmış kolunu kavradı.
-Hoşçakalın Bayan P., sayıları hep daha çok sevmişimdir; bir elmaya kırmızı elma demektense 2 dolarlık elma demek daha açıklayıcı olur değil mi?
-Böyle düşünmemiştim ama haklı olabilirsiniz. Görüşmek üzere.

Bayan P. derin nefes aldı. Defterine bir kaç not aldı. Bu alanı neden seçmişti. Evet sayılar daha güzeldi, bankacı olabilir bütün gün sayılarla uğraşabilirdi, o ise cevabı olmayan soruları hastalarına sorup cevap bekliyordu. "Nasıl hissediyorsunuz?" gün içinde en çok kullandığı cümleydi. Bir insan nasıl hissettiğini nasıl tanımlayabilirdi? Aşk dendiğinden herkes aynı şeyi mi anlıyordu. Milyonlarca farklı modeli olan bir şeye kısaca aşk deniyordu. 33 yaşında aşk denen şeyi hala tanımlayamazken, dışarıda bunca aşık insanın varlığını sorguluyordu.

Saatine baktı, ceketini aldı. Ben çıkıyorum dedi sekreterine. Sekreteri onaylarcasına başını salladı. Duruşmaya erken gideceğini biliyordu, yine de ucu ucuna yetişecekmiş gibi alelacele gitti.Koridordaki tek ses kendi ayakkabılarından geliyordu. 14:15'te tanıkları içeri alındı.Son ana kadar kapıda durdu.

Hakim ismini belirtmeye gerek duymadan kafasını önündeki dosyaya doğrultarak sordu:

-Babanızın şizofreni tedavisi gördüğü doğru mudur?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GALAKSİ TAKSİ

Twitter Fenomenleri

Suzan Defter