Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

"Umutlu yarınlara"yla bitiremeyeceğim karanlık bir günden...

Hayat düşünmekten uyuyamadığımız ve mutsuzluktan uyanmak istemediğimiz gecelerden ibaret. En son ne zaman fizyolojik bir ihtiyacı gidermek için uydunuz? Ben söyleyeyim yetişkinliğe (Bu kelimenin tam anlamını doldurduğuna inanmıyorum) geçtiğinizden beri hiç. Şimdi bunu çağının dertlerini taşıyan sıradan bir birey kimliğinden çıkarıp, bu bireyi Türkiye'ye yerleştirelim. Bu insan için acı olan geceler değil, neler yaşayacağını veya hangi haberlerle sarsılacağını bilmediği günün aydınlanmasıyla başlayan süre. İçimize serpilmiş kin ve nefret tohumları hepimizin neden pimi çekilmiş bir bomba gibi gezdiğinin en büyük nedeni. İnsanlığımızı ne zaman hatırlıyoruz peki? İçi gerçekten kin ve nefretle dolu olanların hala bir yerlerde insanlığını korumuş olan bizleri bir felakete sürüklediği anda hatırlıyoruz aslında.Bir sabah metrobüste yer için kavga edenler böyle acılar karşısında birbirlerini hiç tanımamış dostlar haline geliyor.  Birbirimizi nedensiz sevmemiz için yeterince ortak acıya

39 saniye

Yangının dumanı sonunda uyandırabilmişti onu. Yatmadan aldığı uyku ilaçları yüzünden tüm bina boşaldıktan sonra uyanabilmişti. Kaldığı pansiyonda 13 oda vardı ve bunların 9'u bazı aileler veya sevgililer tarafından kullanılıyordu. O pansiyonun gündelik gürültüsünden uzak olmak adına seçtiği en köşedeki odasında alevler tarafından sarılmıştı. Şimdi içgüdüsel olarak anlık bir paniğe kapılmış, sonra dumanın acı tadını içine çekmiş ve rahatlamıştı. Sonunda huzura kavuşmuştu. Alevler tenini kavurmaya başlayana kadar dünyanın en huzurlu insanı bile denebilirdi. Dışarıdan gelen çığlıkları duyabiliyordu, onu kurtarmaya çalıştıklarını anlamıştı, ama çabaları boşunaydı ölüm onu içine almıştı bir kere, geri dönüşü yoktu. Son çığlığı duyduğunda fiziksel acıları da başlamıştı. "İÇERİDE YALNIZ YAŞAYAN BİR KADIN VAR, KURTARIN ONU"
Prag'da sisli ve serin bir gece son tramvaylardan biriyle merkeze inmişti Vera. Bu gece gittiği dördüncü; bu ay gittiği milyonuncu gece kulübüydü. Her gece ertesi gün adını asla hatırlayamayacağı erkeklerle dönüyordu kaldığı hostele. Kendini nefret ettiği ablasının adıyla tanıtıyordu, Ursula olarak. Kocasından ettiği nefret ablasına karşı hissettiğinle kıyaslandığında ancak tiksinti olarak adlandırılabilirdi. Nihayetinde kocası hayatına henüz 17 yaşındayken girmiş, onun yaralarından ve heyecanlarından yararlanmıştı. Yine aynı şekilde de onu aldatmıştı, aslında tüm hikayeleri bundan ibaretti. Üstelik kocasını birlikte yakaladığı kadının yüzünü daha önce hiç görmemişti, onun gibi bir adam kendini yormayıp pekala çevresinden bir kadını da ayarlayabilirdi. Onları birlikte gördüğü an çok daha acı verici ve aşağılayıcı olabilirdi. En azından bu kadar aşağılık olmadı yaşadıklarım diyerek avutuyordu kendini Vera. Bir gün gelecek bu ihanete gülecek; belki de hayatından bu şekilde çıktığı i
     Üniversiteden mezun olalı 3, babamı kaybedeli ise 4.5 yıl olmuştu. Öyle bakıldığında çok gibi gelebilir ama insan belirli kırılma noktalarını geçti mi 3 yıl ile 15 yıl arasındaki farkı anlamak pek kolay olmuyor. Hiç bir zaman severek okumadığım hukuk fakültesinden sonra işimi yapmadım. Adaleti ne kadar savunmak zorunda kalırsanız o kadar adaletsizlikle karşı karşıyasınız demektir, sıradan bir insan için bile dünya yeterince adaletsiz bir yerken, bir hukukçu olarak hayatımı sürdüremezdim. Okul hayatım boyunca her örnek davada haklının kim olduğunu kolayca ayırt edebiliyordum da bir türlü haklının kendini savunma ihtiyacına anlam veremiyordum.   Mezun olduktan sonra bir şekilde hayatımı idame ettirdim. Kimi zaman garsonluk yaparak, kimi zamansa kitap çevirileri yaparak geçimimi sağladım. Ama adaletsizlik orada da peşimi bırakmadı, "müşteri her zaman haklıdır" haksızlığına daha fazla dayanamayıp, garsonluğu da bıraktım. Ayık insan neyse de sarhoş insanın mantık dışı bağır