Bildiğimiz Dünyanın Sonu

Modern insanın zaman zaman durup hayatı sorgulamalarına ve anlam arama arayışlarına pandemi yeni bir boyut getirdi. Daha fazla sorgular, daha az karar alır olduk. Yarınımızı bilmediğimiz dünyada radikal kararlar almak kolay değil ne de olsa. Herkes hele bir bitsin sonrasına bakarız diye diye günleri ayları sayar oldu. Hali hazırda işleyen hayatımızı bile nasıl döndüreceğimizi bilmezken kitap kahramanı Doppler bizden daha şanslı olarak bu kararı pandemi öncesi verebilmiş ya da yaşadığı coğrafya onu zamanın akıl dışı şartlarından muaf tutmuş diyebiliriz. 

Bu yazımda değineceğim üçlemenin ilk ikisini okudum (Doppler ve Volvo Kamyonlar) ancak bu yazıma okumadığım üçüncü kitabın adını verdim. Çünkü Bildiğimiz Dünyanın Sonu'ndan daha güzel bir tanımlama olamaz şu anki durumu anlatmaya. Beklediğimiz gibi 2-3 ay sabredelim geçer gibi tarihin tozlu sayfalarına süpürülecek bir olay olmadığı bir kaç mevsim kaçırdıktan sonra anladık. Bu bir düzen yıkılsın ve baştan yapılsın durumuymuş. Ama ne yazık ki teoride bu anlaşılmış görünse de hakim olan düzen eski sistemi işletmeye yönelik günü kurtaran güçlü olanın gücünü koruyan kararlar alıyor. Yapılan yeni dünya düzeni şöyle olacak tahminleri ise tamamen bir hayal, çünkü bu tahminlerin hepsi bu dünya düzeninin yetiştirdiği beyinlerin bir ürünü.

Dönelim Doppler'e.. Kendisi basit bir bisiklet kazasından sonra, ideal modern insan düzenini bırakıp bir  ormana yerleşir ve bir geyikle dost olur. İçimizde zaman zaman bağıran sesi temsil eden naif bir İskandinav kendisi. (Bu kadar isyankar bir karaktere neden naif dedim? Şanslı bir coğrafyada doğduğu için seçme şansı daha fazla olan bir insana karşı bir kıskançlık ya da bu davranışı bencil bulduğumdan)

Doppler her gün kulaklarında çınlayan çocuk şarkılarından ve banyo fayansı gibi insanın hayatında gerçekte hiç bir önemi olmayan ama sürekli kafasını meşgul eden konulardan çok sıkılmıştı. Bu düzeni kendi için değiştirebileceğine inandı ve ormana gitti. İnsan yaşamını kompleks halden çok daha basite indirgemek istedi. İnsanın kendinden başka bir tüketici insanı sevmediği gerçeğini o kendi içinde keşfetti. Kendine dost olarak sadece dinleyen bir hayvanı seçti ve rahatsız edilmek istenmedi. Karısı 3. çocuğunu doğurduktan sonra onu geri getirmek istediğinde onun kaçtığı düzenin ne olduğunu çok iyi anlasak da daha yapacak işlerim var derken ne istediğini tam anlayamıyoruz. Doğa bizim için hala bir kaçış noktası bir yaşam merkezi olmadığından belki de.

Volvo Kamyonlar'ındaysa karakter Norveç'ten İsveç'e hiç farkında olmadan geçiyor. Sınırlar o kadar flu ve farklılıklar o kadar az ki, sınırlar sadece soyut bir kavram Norveç ve İsveç arasında. 1 senedir kurmaya çalıştığı düzenin aksine burada tekrardan insan teması kurmaya başlıyor ve bu yalnız insanlar adeta onu kontrol altına alıyor. Geçirdiği bu değişim yüzden önce yanına sığınmış oğlu, daha sonra da dostu geyik onu terk ediyor. İlk kitaptaki asi, insandan kaçan adam yerini itaatkar bir adama bırakıyor. Romanda da ana karakter olarak silikleşiyor. (Baştaki naif yorumumu biraz da bu gelişmelere borçluyum çünkü insanoğlunun genlerine işlemiş ihtiyaçlardan/yaşama biçiminden tamamen kaçamayacağını içgüdüsel olarak tahmin etmeye Doppler'ın asi duruşunu görüyoruz.) Bu sefer farklı davaları olan Maj Britt ve von Borring'le tanışıyoruz. İlk kitapta Doppler'i anladığımız kadar onların derdini de anlıyoruz. 

Bu kitapları kafamda çevirirken nihayetinde bana kalan soru: kaçmaya çalıştığımız düzeni biliyoruz, ama eskisi yıkılmadan yeni düzeni kurmak ya da yenisini tasarlamak ne kadar mümkün?

Kitaplara dair küçük not: Doppler'de biraz daha edebi derinlik bulabilirken, Volvo Kamyonları adeta yazarın iç sesini dinliyoruz. Yine farklı söyleyecekleri olan karakterler dışında yazım tarzında edebi bir zenginlik yok. Yazar tüm hikaye boyunca varlığını hissettirip okuyucu ile sohbet ediyor. Yine önceki romanla 2.si arasında koyduğum bir zaman gibi 3. kitabı daha sonra okumayı istiyorum çünkü bu roman kahramanın geride bıraktığı hayata geri dönüşünü konu alıyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GALAKSİ TAKSİ

Twitter Fenomenleri

Suzan Defter