Sevme Sanatı - 1


Uzun bir aradan sonra blogumun başına bir yazının sonuna kadar gelip onu yayınlama umuduyla geçtim. Geçtim çünkü "Sevme Sanatı" adlı kitap, hayatımızın en temelinde olan sevmek üzerine düşünmeme çokça dönüp çevreme ve daha önemlisi kendime bakmama olanak sağladı. Yine de kitabı henüz bitirmediğimi ancak bende yarattığı yazma hevesi karşısında yazmaya başladığımı da belirtmek isterim. Belki de devamı gelir umuduyla yazının adını Sevme Sanatı -1 koydum. (p.s.: Bu yüzden bir kitap değerlendirmesi değildir.)

Öncelikle bu kitabın uzun süredir kütüphanemde olmasına rağmen neden okumadığımı hiç bilmiyorum. Benim için sevmenin, sevginin kavramsal olarak ayrı bir yeri var çünkü. Kim için yok ki diyeceksiniz tabi, haklısınız. Ancak ismimin anlamının dahi sevgi ve sevmek olduğunu söylersem belki de bu vesileyle kendimle ilgili bir konuyu aydınlığa kavuşturmuş olacağım :)

Kitaba gelecek olursak...

Her yaratma eyleminde olduğu gibi sevmek de emek, ilgi ve bilgi gerektirmektedir. Dolayısıyla Erich Fromm sevmeyi bir sanat olarak değerlendirmektedir. Aslında kitaba başlar başlamaz bu tezin sevmenin romantikliği ve insana özgülüğüyle bağdaştırılıp savunulduğunu düşünmüştüm. Ancak sevgi hakkındaki yanlış algılarımızı bir kenara bıraktığımızda bunun neden bir sanat olduğunu daha iyi kavrayabiliriz. Çünkü bizler (ve tabi ki de ben) sevme sorununu hep sevilmeme sorunu olarak değerlendiririz, daha doğrusu bunu bir nesne (sevecek ve sevilecek kişi) sorunu olarak ele alırız. Öte yandan da annenin evlat sevgisi dışındaki tüm sevgilerin öğrenilerek gelişen bir duygu olduğunu gözden kaçıyoruz. Sevgi öğreniliyorsa, ilgi ve emekle büyüyorsa ve insan sevgi konusunda ancak kendini severek geliştirebiliyorsa onu bir sanat dalı olarak kabul etmek çok da yanlış olmaz. Belki de sevme eyleminin bu kadar basit algılanmasının temel sebebi daha fazla insanın özünde bu yetiyle doğmuş olmasıdır.

Yine Fromm'a göre sanatla sevmeyi birleştiren bir başka kavram ise "özgürlük"tür. Severken pek çok kez gözden kaçırdığımız sevmenin temel öğesi olan özgürlük, sevme yanılgısında olduğumuz tüm ilişki durumlarının temel eksikliğidir. Fromm bunu daha çok sadist-mazoşist ilişkiler üzerinden anlatmış.  İnsanın karşındakini yok ederek, ona hükmederek veya tam tersi karşısındakine bağımlı olarak yalnızlığından kaçtığına değiniyor. Aslındaki buradaki yalnızlıktan kaçış kısmını bir adım gerisinde şu sözü de alıntılamak gerekiyor; "Yalnızlık duygusunun bilinçte belirmesi huzursuzluk yaratır; gerçekte bütün huzursuzlukların kaynağı budur." Bu sebeptendir ki dinsel ayinlerin, sevgisiz cinsel birleşmelerin ve topluma karışma güdüsünün kaynağı kendinden geçme ve bu sayede yalnızlık duygusundan kaçma arzusudur.

Ve aklımda kalan en önemli kısmıyla sonlandırmak istiyorum. Özünde sevgi alma değil verme eylemidir. Bunu yaparken özgürlüğümüzden veya eksilme anlamı çıkarılmamalıdır.

Tüm sevdiklerime sevgiyle,

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GALAKSİ TAKSİ

Twitter Fenomenleri

Suzan Defter