284-Bir Gezi Yazısı

  Uzun ihmallerimin ardından yeniden bilgisayarımın başına oturdum nihayet. Hazır Edirne'den yeni dönmüşken oturup bir şeyler yazayım bari dedim. Edirne'ye gidiş amacım bir dost ziyaretiydi. Bol eğlenceli ve biraz hüzünlü 3 günlük kısa bir geziydi. Tadı damağımda kaldı derler ya aynen öyle oldu benim için. Yediğin içtiğin senin olsun bize gezdiklerini anlat diyeceksiniz ama ben yediğimi içtiğimi de gezip gördüklerimi de kısaca anlatmak istiyorum

 Cuma sabahı başladı yolculuğum.Uzun yol seven biri olmadığımdan yalnız yolculuk hiç hoş gelmedi haliyle. İlginç yolcuları ve her taraftan yükselen Demet Akalım müzikleriyle 4 saatlik yolculuğum Edirne Otogarında sona erdi. Ardından 5 dakikalık mesefede olan üniversiteye attım kendimi böylelikle akademik yılımı Trakya Tıp Fakültesi'nde açmış oldum. Arkadaşım Ece tek tek tüm arkadaşlarıyla tanıştırdı.Allahtan Facebook denen meret var da tanışma faslı hiç de zor geçmedi benim için.
   (Küçük bir not:Benim kesinlikle tıp okuyanlara karşı ekstra bir sempatim var yoksa bir mühendis adayı olarak bu kadar tıpçıyla anlaşabilmemin başka açıklaması olamaz.)

  Kız Yurdu üyeleriyle tanıştım ilk önce. Odalarına ilk andan rahatça girip çıkmamı hiç yadırgamadılar. O kadar sıcakkanlı bir karşılamaydı ki onlara özenmedim desem yalan olur. Onların hayatı benim için 5 yaşındaki küçük bir kızın komşuculuk oyununa dönüştü. Ben oradayken ders çalışmadıkları ve sınava hazırlanmadıkları için de bu kadar sevimli gelmiş olabilir tabi.

   Tabi ilk günden acilen yapmam gereken şeyi yapıp Edirne Ciğerinden tattım. Ciğer için diyebileceğim tek şey severim ama bayılmam.

  Şehirde dikkatimi çeken bir başka detay da bu kadar modern görünen bir şehrin 80lerden kalma otobüsleriydi. En uzun yolculuğumun 20 dakika falan sürdüğünü düşünürsek bu pek rahatsız edici olmadı ama  yine de şehrin modern görünümüne pek uymuyordu. Acilen Edirne Belediye Başkanıyla görüşülmesi gereken bir konu. Bütün kaldırımlara yıldız deseni döşeyeceğinize otobüsleri değiştirin canım.

  Edirne'nin merkezindeki mini İstiklal'i sayılan çarşısı da oldukça güzeldi.Her yer değişik fıskiyelerle süslenmiş falan. Bir tarafında Yunanistan Bulgaristan tabelaları görmek beni çok cezbetti.Ah keşke pasaportum olsaydı da gelmişken bir sınır ötesi operasyonu yapsaydık.(Bir dahaki sefere artık.)

 Cumartesi sabahım Meriç Nehri kenarında güzel bir kahvaltıyla geçti. Dedim ya sanki lise arkadaşımı ziyarete değil de Trakya'daki arkadaşlarımı ziyarete gelmiş gibi kalabalık bir ekip tarafından ağırlandım.Çocuklar gibi kenara oturup izledim nehri kahvaltımı ederken.

  İlk gece Publa başlayan gece hayatım ikinci gece tanımadığım birilerinin düğünüyle devam etti.Cumartesi gecesi yurtta çaylarımızı içerken kendimi bir düğünün ortasında buluverdim. Başta ya bizi fark ederlerse korkusu yaşasam da orada bu durumun pek yadırganmayan bir şey olmadığını öğrendim. Edirne'de düğün de görmüş oldum böylelikle.

  3 günde 3. mevsime uyandım Edirne'de yağmurlu bir sonbahar sabahıydı cümlesiyle başladı bizim günümüz.Hem doğasıyla hem de tarihiyle iç içe bir gün;Tunca ve Meriç Nehirlerine bir yürüyüş,ormanda kısa bir mola ve Mimar Sinan'ın eseri Selimiye ziyareti.

  Son olarak da 3 gün boyunca insanların elinde gördüğüm mavi dondurmadan tattım. Buranın meşhur bir şeyidir diyerek aldım da "İtalyan Karameli"ymiş kendileri. Ben bunu neden İstanbul'da da göremedim o zaman? Neyse belki birilerinin aklına gelirse yeriz buralarda.

  Kısaca yediklerimle gezdiklerimle böyleydi Edirne.Bol bol pozitif enerji ve gülücük toplayıp geldim. Hani deseler bu yaz en çok ne yaptığına sevindin diye, herhalde Edirne'ye gitmek derim.
Ertelemek zorunda kaldığınız planlarınız hiç olmasın.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GALAKSİ TAKSİ

Twitter Fenomenleri

Suzan Defter